Bu Blogda Ara

25 Ekim 2010 Pazartesi

Bakmak mı Görmek mi?

Bakmakla görmek arasında ne fark var sizce. Bakanla gören aynı istikamate doğru gidemez mi. Siz kendinizi hangi katagoride görüyorsunuz. Bakanlardan mı görenlerden mi.

Bir tablo düşünün her gün baksanızda onu yapan kadar yada o işi yapan kadar anlamanız mümkün mü. Şoför düşünün sizin yola bakış açınızla onun bakış açısı bir mi sizce. Öğrenmenin öğrenciye bakış açısı ile sizin kendinze bakış açınız nasıl. Anneniz mi daha çok görüyor sizi Babanızmı yada hangisi daha çok bakıyor demek daha doğru olur sanırım. Sizi bakan yada çocuğunuza bakan bakıcı ile sizin onu görmeniz arasında ne kadar bir fark var sizce.

İşte bunların ışığında bakmak lazım hayata. Kayıtsız birer nefer olmaktan vazgeçin artık ekonominin dişlerinde ezdiği sıradan tozlar olmaktan vazgeçin. Söylenmekten yakınmanktan vazgeçin. Bahanelerden vazgeçin. Benim zamanım yok, kafan şu anda çok dolu, hele bir iş bulalım, dur daha askerden yeni geldim, abi kız arkdaşımdan ayrıldım şimdi sırasımı...

Bunlar hayatın daha doğrusu kapitalin dişlileri sizde o dişlilerin arasında ezilen toz taneciklerisiniz. Vazgeçin artk etrafınızda olan bitene bakmaktan. Sizin hakkınızda söylenen olumsuz sözlere bakmaktan vazgeçin artık. Siz kendinizi tanıyın yapabileceklerinizi düşünün. Etrafınızdaki başarılı olan insanlara bir bakın ama bakarken görerek bakın. Sizden fazlası nedir daha mı zeki insanlar. İnanın bana kimse kimseden daha zeki değildir. Sen kendini iyi tanırsan ilgi alanını bulursan herkes kadar sende zekisin. Biri bir seferde anlar sen iki defada ama önemli olan anlamaksa eğer ha bir seferde ha iki seferde ne fark eder ki.

Zamanında yapmadıklarınız ve söylendiklerinizle geçen bir ömür var arkanızda. Ama hiç bir zaman geçmişten kopamıyorsunuz. Siz siz olun geride kalmayın. Geri kalmamak için tek yapmanız gereken şey görmek. Bakmak değil. Bahanelere bakmaktan vazgeçin ve görün artık neler yapabileceğinizi.

Ali Kaya

18 Ekim 2010 Pazartesi

Fildişi Sahili Ekonomik Yapı

Ekonomik yapı;

                Fildişi Sahili’nin nüfusu, coğrafi konumu, yer altı ve yer üstü kaynaları gibi teknik konuları her yerden bulmanız mümkün. Ben size kitaplardan ve internet sitelerinden bulmayacağınız yada  resmi sitelerin dile getiremediği bazı gerçekleri anlatacağım. Tabi şunu belirtmekte fayda var bu düşünceler benim  orada geçirdiğin bir seneyi aşkın bir sürede edindiğim kendi düşüncelerimdir.

                Ülke nüfusu 22 milyon civarında. Bu nüfusun resmi kayıtlara göre 4 milyon gayri resmi kayıtlara göre ise 8 milyon gibi büyük bir kısmı Abidjan şehride yaşıyor. Ülke nüfusunun %35-40 gibi bir kesimi Müslüman %35-40 gibi bir kesim Hristiyan kalan kesimlerse yerel dinlere mensuplar. Bu makalede yazacaklarımda Abidajnla ile ilgili olacaktır. Ülke geneli ile alakalı da bazı düşünceler aktaradacağım. Ama geneli Abidjan üzerine olacak.
                Abidjan,  Batı Afrika’nın ticaret merkesi konumunda. Batı Afrika ülkelerinin hemen hemen bütün ticareti bu şehir üzerinden yürüyor. Abidjan Limanı Batı Afrika’nın en büyük limanı belki de Afrika kıtasının en büyük limanı olabilir tam bilmiyorum. Limanın özelliği hem kuru yük hemde Konteynır yüklemesi yapılabiliyor olması. Aynı zamanda bir de balık limanı mevcut. 
                Şehrin bu limana sahip olması onu Batı Afrika’nın ticaret merkezi yapmış. Batı Afrika’ya giren ve çıkan malların büyük çoğunluğu bu liman üzerinden geçiyor. Hatta tamamına yakın bir bölümü denilebilir.  Ülke’de üretim tesislerinin olmaması bütün malların dışarıdan gelmesine sebeb oluyor. En Ufak tüketim mallarına varıncaya kadar dışarıdan geliyor.  Ülkede ki üretim tesisleri bir elin parmaklarını geçmiyor. Bir iki tane boya üretim tesisi, Alümünyum tencere tesisi, plastik ayakkabı üreten bir yer sakız fabrikası ve birkaç farklı sektörde daha üretim tesisleri mevcut ama çok çok az.
Çok ciddi bir Çin baskısı mevcut. Çin Pazarları şehri sarmış durumda. Çin pazarlarının dışında diğer tüketim malezelemelerinde de ciddi bir çin baskısı mevcut. Özellikle tekstil de hemen hemen bütün mallar Çin Malı.
Türk Mallarına karşı kalitelidir imajı mevcut. Bu imajı iyi kullanmak lazım. Nezih bir semtte veya ülkedeki sayılı alış-veriş merkezlerinden birinde açılacak türk mallarına yönelik bir mağaza buna tekstilde dahil iyi bir gelir kaynağı olabilir.
Bir Alış-Veriş merkesinde ki mağazada bir t-shirt’ü 70 USD ile 100 USD arasında bir fiyata satmanız mümkün. Bu Alış-Veriş merkezinde ayak üstü bir mağaza kiralamak için 50.000 USD ve belki biraz daha fazlasını hava parası olarak gözden çıkarmak gerekiyor. Kiralar ise aylık 1000 USD ile 2000 USD arasında değişiyor mağazanın durumuna göre bu farklıklık gösterebilir. Mağazaya yapacağınız dekorasyon gibi işlemleri bu fiyatların dışında tutuyorum. Dekorasyon işlemlerini Türkiye’ye göre iki kat hatta 3 katı fiyata yaptırabileceğinizi de göz önünde bulundurmanızda fayda var.
Şirket kurmak ve oturum almak kolay herhangi bir sıkıntı yaşamadan alabilirsiniz. Bununla ilgili size yardımcı olacak Türk arkadaşlarda mevcut.  Firma kurmak için tekstil firması için özellikle oturum felan almanıza gerek yok resmi işlemleri daha sonradan yapabiliyorsunuz. Vizenin süresi bitmeden oturum alamıyorsunuz. Bitiminde oturum almak mümkün.
Ev  kiraları semte göre ve evin durumuna göre farklılık gösterebiliyor. Emlak sıkıntısı hat saffada bir ev bulmak ne kadar zorsa onu tutmakta o kadar zor. Anlaştığınız bir fiyata o gün tutmaz iseniz yarın elinizden kaçabilir. Yani tamam bu fiyat fena değil ben biraz düşüneyim derseniz Ev elinziden gidebilir. Bulduğunuz bir yeri hemen tutmakta fayda var. Kiralar 700 USD iden başlayıyor tutacağınız yerin lüks olmasına villa olmasına göre değişik fiyatalara kadar gidiyor. Ama 10-15 odalı havuzlu bir villayı 2000-2500 USD gibi bir rakama bulmanız mümkün. Apartman darilerleri de dediğim gibi 700 USD deden başlar. Evi buldunuz tamam dediniz herşey bitmedi yaklaşın 7 ay gibi bir ramakı peşin olarak gözden çıkarmanız gerekebiliyor. 3 ay peşin kira 3 ay kosyon adı altında depozito bir ay da emlakçı kirası olmak üzere 7 ay peşin rakamı gözden çıkarmak gerekiyor. Bazı durumlardan aylık kira düşün olsun diye daha fazla peşin verilebiliyor.
Ülkenin genelinde ekonomik güç Lübnan’lıların elinde yaklaşın olarak bazı kaynaklara göre 100 bin baz kaynaklara göre ise 300 bin arasında değişen bir nüfusa sahipler. Ufak bir giyim mağazasından o mağazanın bulunduğu alış-veriş merkesine kadar bütün işletmelerin yaklaşık olarak %90 ı onların elinden. Üretim tetisleride buna dahil. Her alanda Lüblanlıları görmek mümkün. Onlarda kurulacak bir ortaklıkta güzel karlar elde etmem mümkün.  Ülkenin Ekonomik gücünü ellerinde bulundurdukları için ülke yönetiminde ciddi bir ağırlıkları var özellikle ekonomik alanda bir çok şey oların lehine  gerçekleşiyor.
Türklere bakış açısı,
                Ülke’de UN’da görevli Türk Polisleri kendilerini sevdirmişler. Yaptıkları eğitim faaliyetleri ve sosyol içerikli projelerle ülkede iyi bir intiba bırakmışlar. Buda büyük bir avantaj sağlıyor. Ama Ülke tanıtımı adına yapılan çalışmalar maalesef sadece Türk polisleri ve Türk Okulu ile sınırlı olduğu için henüz yeterli sevide değil. Ama bu sene kurulan Türk-Fildişi Köprüsü derneği olsun Türk polislerininb yaptıkları olsun ve özellikle de Türk Okulunun yaptığı sosyal içerikli çalışmalar bir nebze olsun tanıtımı pekiştiriyor. RazamazandaTürk iş adamlarının katkıları ile fakir camilerde verilen iftar yemekleri ( kısmet olursa bunu ayrı bir yazda uzun uzun yazıcam) ve okulun düzenlediği matematik olimpiyatı ve benzeri organisazyonlar  Türkiyenin tanıtımı adına yapılan güzel çalışmalar. Bu sene devreye girecek olan Eliçikte çok güzel bir gelişme. Umarım herşey zamanda çok daha güzel olacaktır.
                Şu an Abidjanda iki tane Türk firması var. Bunlardan İnci Group ilk gelen firma olması münasebeti ile ilk işini aldı. Hayılrısı ile bitirdiği zaman Türk inşaat kalitesi ile Abidjanı tanıştırmış olacak. Katkılarından dolayı Teşekkrüler. İkinci firma Bereket Group bu firma da yeni geldi ben gelmeden önce yani Mayıs 2010 gibi onlarında gerçekleştirecekleri porjelerle abidjana renk katacakları kesin gibi görünüyor.
                Oraya gidip iş kurmak isteyenler için birkaç bilgi vereyim.
1-      Sermayeniz güçlü değilse kesinlikle gitmeyin herşey para ile halloluyor.
2-      İşçi ücretleri çok değil 100 usd ile 200 usd arasından bir işçi çalıştırmak mümkün.
3-      Devlet büyük yatırımlarda teşvik veriyor ama 1 milyon dolar civarı olması yatırım yapmanızı bekliyorlar
4-      Büyük yatırımlarda ilk 5 sene bazı vergilerden muaf olmak mümkün .
5-      Elektrik üreten ve satan bir ülke olarak biraz pahalı
6-      Doğal mevcut ama dağıtım ağı olmadığı için halk faydalanamıyor. Sanırım bunda ülkenin ısınmaya ihtiyacı olmamasının büyük etkisi var sıcaklık bütün sene boyunca 22 derece ile 35 derece arsında seyrediyor
7-      Yatırım yapılacak alan sizin uzmanlık alanınız olan herhangi bir sektörde olabilir. Ama devlet özellikle kakao işleme tesisleri konusunda özel kanunlar bile çıkartacak kadar istekli ve esnek. Ticaret Bakanlığı ile görüşülüp ciddi tesisler kurulması durumunda ciddi teşvikler ve yeni kanunlar çıkartılabilir.
Ekim 2010
Ali Kaya

 

Fildişi Kadınların Saç Çilesi

Kadınların Saçları;

                Şimdi başlığı görünce ne alaka diyeceksiniz. Biliyorum bende aynı şeyi düşünüyordum ilk gittiğim zaman ne alaka diye. Ama kazın ayağı öyle değil. İlk gittiğim de kadınların saçlarına baktıklarımda bazıları güzel taranmış bakımlı kuaförden çıkmış gibi duran ama dürekli aynı durun bir saç sitili vardı . Yani anyı duruyor derken birinin saçını bugün gördüğümde bakımlı ve güzel yarın yine aynı şekilde görünce bu sitili çok sevdi aynısını yaptırdı diye düşünüyordum. Ama aynı sitili 15-20 gün üstü üste görünce işkirlenmeye başladım. Ve sonunda bu konu üzerine biraz araştırma yapma ihtiyacı hissettim.
Bütün detayları ile anlatacağım buradan kendisine iş çıkaran olabilir yada okuyan türk kadınları aman dip boyam geldi yok ucları kırılıyor bilmem boyasının rengi bir ton açık gibi bahanelerle bunalıma girmekten vazgeçerler.
                Öncelikle buradaki kadınların saçlarının özelliklerinden bahsetmele başlayalım işe.  Saçlarının kısa ve kıvırcık olmaları ciddi bir sorun teşkil ediyor. Yıkadıkları zaman her kadının saçı biraz karışır ama bunlarınki arap saçı derler ya işte öylesine karışıyor. Karışmakla yetinmiyor bir de çok sertleşiyor kazık gibi oluyor tabiri kullanmak sanırım yanlış olmaz.  Kullandıkları şampuandan yada kullanmanmadıkları saç kremlerinden felan sanıyorsanız hemen unutun o tezinizi. Ne yaptılarsa zenginlerle konuşmamdan biliyorum sizi bile kullanmadığımız bir dünya paralara aldıkları ürünlerin hiç biri fayda etmiyor. Yani doğal hali ile şekil vermek hemen hemen mümkün değil. Saç tellerinin çok ince olmasından dolayı şekil vermek için yapılan permalar felan da maalesef fayda etmiyor. Peki bu kadınlar ne yapıyor diyeceksiniz. İşte burada aynı sitili 15-20 gün görmemdeki sır gizli.
                Özelikle bu kısa ve kıvırcık saçları uzman ellerde örülüyor. Örülüyor derken bizim bildiğimiz manada değil sık sık ve baş derisine bitişik şekilde nasıl örüyorlar onu anlamak mümkün değil. Orada ki Türk hanımların saçlarını aynı şekilde öremedikleri çünkü onların saçlarının yumuşak olmasından dolayı dağıldığını söylüyorlar. Kendi saçları sert olduğu için kolay örülüyor diyorlar ama oda en az 2-3 saat sürüyor. Örüm tekniği peruksuz kullanmak yada peruklu kullanmak için örülmesine göre değişiyor. Peruksuz kullanacaklarda ufaç çocukların saçlarının şekilli örüyorlar simetrik şekilli ve uclarıma boncuklar felan takıyorlar çok renkli güzel bir görüntü çıkıyor ortaya. Yok eğer peruk kullanacaklarda dairesel bir örüm tekiniği var saçlarının sipiral şekilte tepesinden toplanacak şekilde örüyor. Ve bunlar için özel olarak satılan bildiğimiz peruklardan tamamen farklı plastik bir malzemeden yapılmız 20-330 cm uzunluğunda tutamlardan oluşan değişik bir peruk şekli var . Bu tutamların ucları bir file yardımı ile bir birine dikili vaziyette duruyor. Bu filenin bir diğer görevi ise örülen saça dikilecek olması. Evet yanlış duymadınız bu perukları saçlarına iğne iplik yardımı ile dikiyorlar ve bu zahmetli işten solayı da uzun bir süre taşımak sorunda kalıyorlar. Ama bana sorarsanız zahmetinden ziyade parasından kaynaklanıyor. Yani bir peruk yapılma işlemi de dahil 10 USD gibi bir rakama mal oluyor. 80 ile 100 Usd arasınra bir paraya çalışan kadınlarınbu fiyatları her zaman vermeleri mümkün olmadığından ne kadar uzun tutarlarsa o kadar iyi oluyor onlar için. Ama işin kötü yanı ise bu süre içinde kesinlikle saçlarını yıkamıyorlar. Bu meteryal suya dokunduğu anda bozuluyor. Yağmur yağarken kafasına poşet geçirip geçen bir kadın görürseniz hiç şaşırmayın sebebi budur.
                Çıkarılacak der sakın olan dip boyam geldi yok rengi kötü yok bu sitili sevmedim her hafta fön mü yapılır yada ne bilim bunun gibi problemleri kendinize dert etmeyin. İş adamları içinse bu kadınların saçları için çözüm geliştirin. Eğer bu sorunu her ne şekilde olursa olsun çözerseniz çok ama çok para kazanırsınız.  Gerek çekil verme gerekse diper konuları.
                                                                                                                                                 Ekim 2010                                                                                                                                                       Ali Kaya

17 Şubat 2010 Çarşamba

Sen hiç aşık oldun mu.?


Sen hiç aşık oldun mu.?




Sen hiç, durup dururken zamandan ve mekandan soyutlanıp ağladın mı?. Sen hiç ,acaba şu anda ne yapıyordur dan ziyade ben şu anda onun için ne yapıyorum diye düşündün mü.? Son bir saattir aramadı acaba geçen dün ona biraz kötü davrandım sinirli konuştum biraz onun için mi aramıyor diye paranoyalara girdin mi.? Sen hiç dudaklarını sildi diye yemek bulaşığı peçetesini yıllarsa sakladın mı.? Sırf onun elinden aldın diye bir elmayı onun sıcaklığını duymak adına sakladın mı yıllarca. Senin ve aşkının yaşlanmasını temsil ediyor diye. Elma buruştu beklemekten bende onu beklemekten böyle olsam umurumda değil yeter ki bana gelme umudunu yitirmeyeyim dediğin oldu mu.? Senin hiç ben seninle böyle bir şeyi asla düşünmedim seni bir kardeş bir abi bir abla gibi seviyorum dediğinde dahi ona olan sevginden bir şey yitirmediğin oldu mi.? Onunla olmak bir yana onun olduğu şehirde olmak bile sana huzur verdi mi.? Sen hiç , onun yanından ayrılırken bir daha göremem mi acaba endişesi ile saatlerce ağladın mı.? Ne yana baksan onu gördün mü.? Fotoğrafına bakarken gerçekle hayali bir birine karıştırdın mı hiç. Sen her sabah onsuz uyanmanın acısı ile uyandın mı.? Onsuz içtiğin her yudun su her lokma boğazında düğümlendi mi.? Sen hiç olmayacak haller kurdun mu.? Söyleme öyle hayal bu olmayacak şeyler hayal edilir diye. İnsanlar çoğu zaman başkalarının başardıkları şeyi hayal ederler. Sen hiç aradan yıllar geçsede çok ama çok uzaklarda olsan da hayalini gerçek sanıp dokunmak için elini uzattın mı.? Senin hiç onu düşünürken ki dalgınlıkla elini yakıpta elinden çok kalbin ağrıdığı oldu mu.?



Kusura bakma be arkadaş o zaman sen hiç aşık olmamışsın...

1 Şubat 2010 Pazartesi

Rüzgara Verdiğim Emanet

Rüzgara attığım selam sana vardı mı...


Çok özlemiş gel diye yalvardı mı...

Yıldızlara aktardığım gözlerimin ışıkları,

Benim gibi çevreni sardı mı...

Gece koynuna girdi mi düşlerim,

Dün gece bir sıkıntı vardı içimde,

Selamımı rüzgara, gözlerimi yıldızlara vermiştim,

Sana ulaştırsınlar diye...

Ama farkındamısın ki ben onlardan önce yanındaydım,

Lokmalarında boğazındaydım,

Çayında sıcak sıcak okşadım dudaklarını,

Odanın havasında dolaştım çevreni.

Neden görmedin beni neden...?

Rüzgar ve yıldızlar

Hala taşıyorlar emanetlerimi,

Nasıl olsa bulacaklar seni,

Akşamları balkona çık,kapat gözlerini...

Rüzgar benim yerime öpecek seni



Ali Kaya 2002

31 Ocak 2010 Pazar

Fildişi Sahili ile alakalı bir kaç ufak bilgi;

Resmi Bilgiler

     Yukarıdaki linkten resmi bilgilere ulaşabilirsiniz. Ben size buradaki bazı gerçeklerle ilgili yazmak istiyorum.  Tabi bu bilgilerinde bir kısmı nacizane benim yorumum olacaktır.

     Ülke şu anda Cumhuriyetle yönetilmekte ama başta ki  Laurent Gbagbo sıkı yönetimle gelmiş bir kişi. Ülkede şu anda bir seçim sıkıntısı var. Bütün koalisyon güçleri baştaki Gbagbo ya karşı birleşmiş durumda. Kötü yönetimden sıkılan halkın büyük bir bölümü de bu yönetimin artık gitmesini istiyor. Seçim bir kaç senedir erteleniyor ama yakında yapılması gerekli, artık kimsenin sabrı kalmadı. Dışarıdan gelen baskılara karşı Gbagbo her ne kadar bazı sert çıkışlar yapsada onların isteklerinin dışında bir şey yapması pek mümkün görünmüyor.  Seçim olduğu zaman şu anki tedirginlikte gidecektir. Ekonomik kriz burada da kendini hissettiriyor. Bunu seçimin olması büyük ölçüde bitirecektir diye düşünüyorum.

     Birazda Ekonominden bahsedelim. Abidjan şu anda benim yaşadığım şehir. Yaklaşık nüfusu 8 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Büyük bir kent burası halkın %40 lık kesimi Müslüman %35 gibi Hrıstiyan var kalanı ise yerel dinlere inanıyorlar. Müslümanlarla Hrıstiyanlar arasında 2004 senesinde bir iç savaş yaşanmış bir kaç ölen olmuş sonra bazı sebeblerden dolayı olaylar büyümüş yanlışlıkla Fransız askeri üssüne bomba düşünce Fransızlar biraz ağır tepki vermişler. Sonrasında Biraz kanlı olaylar olmuş bu sert tepkiye karşı yerli vatandaşlar da gördükleri beyazlara biraz sert davranmışlar. Derken onlarda bazı beyazları öldürmüşler. Bunun üzerine Ülkeden büyük bir beyaz göçü yaşanmış. Fransızların büyük bir bölümü bu iç savaşta gitmiş şimdilerde gelmeye çalışıyorlar. Asıl garip olan nedir biliyormusunuz ,bu kanlı olaylar sadece 1 gün sürmüş ,evet yanlış okumadınız sadece ve sadece 1 gün. Ama halkın geleneğinde savaş olmadığı için büyük bir korku hakim halkta askeri güçten ciddi bir korku var. 

     Abidjanda büyük bir liman var. Batı Afrikanın en büyük limanı bu liman dolayısı ile bütün yakın Ülkelerin ticareti bu liman üzerinden yapılıyor bu da Abidjanı cazibe merkezi haline getiriyor.  Ülkede üretim tesisi çok az miktarda olsa da genelde bu üretim tesisleri tarım üzerine kurulu. Sanayii tesisi yok. Üretim bir kaç Alüminyum işletmesi ve ufak bir kaç işletmeden ibaret. Bu yüzden Ülkeye herşey ihraç yolu ile geliyor. Ülkenin genelinde uzun senelerdir burada yerleşik olarak bulunan Lübnan'lılar hakim. Her kademe Lübnanlılar köşeleri tutmuş durumda. Büyük şirketlerin çoğu onların. Ama üretim sektörünün hiç birinde Lübnanlı görmeniz mümkün değil. Üretmeyi sevmiyorlar. Tek amaçları var alıp satmak. Büyük marketlerin tamamı onlara ait.

    Türkiyede üretim yapan bir çok firmanın burada irtibat büroları açarak veya Distirübütörlük yolu ile burada ciddi satışlar yapabileceğine inanıyorum. Türkiyeden gelen malları burada Lübananlıların marketlerinde ve Çin pazarlarında görmek mümkün. Çin pazarlarından bir tanesinin üst katını Dinarsu komple kapatmış durumda her türlü halısını burada pazarlıyor. Türk malları ile ilgili sevindirici bir durum hakim halk arasında Türk Malı dediğiniz zaman kalitelidir mutlaka kanaati hakim bunu iyi kullanmak lazım. Kaliteli malları ucuza getirmek ve halktaki bu inancı kullarak ilerlemek lazım. Çin malları konusunda genel bir kanı var çin malı çok kalitesizdir kanısı. Bir şey bozulduğu zaman "sinua noğmalümo" diyorlar yani çin malı normaldir demek istiyorlar.

   Buraya gelmek isteyen her kese her konuda yardımcı olacağımıda belirterek sorular doğrultusunda gerek özel maillerle gerekse yorum kısmında cevaplarla  devam edilim. Herkese Helalinden bol kazanç diliyorum.

   

20 Ocak 2010 Çarşamba

Kelepir arsa var alan yok mu?











Haritada incelemiş olanlar bilir. Burası Fildişi Sahili Cumhuriyeti ve burada bol miktarda lagün mevcut. Bilmeyenler için açıklayayım çünkü buraya gelmeden önce benim de böyle bir şeyin varlığından pek haberim yoktu. Lagün demek; denizin karanın içine girmesi demek yani bizim haliç gibi ama burada o girintiler o kadar çok ve o kadar büyük ki bakınca denizden ayırmak pek mümkün değil.


Kurban bayramı çerçevesinden Türk Okulları ( Burada Ki Şafak) vasıtası ile buraya gelen 40 kadar Türk iş adamı vardı. Bunlar 90 tane büyük baş kurban kesip çeşitli camilerde ve okulda da fakir halka dağıttılar. Çok güzel bir organizsazyondu Allah herkese nasip etsin. Hepsi ile tek tek görüşmedim ama eminim ki hepsi buradan dersler alarak dönmüşlerdir memlekete. Bu konu hakkında ileride daha geniş kapsamlı bir yazı yazmayı düşünüyorum.



Neyse efendim bu kapsam buradaki lagünleri de gezme fırsatı bulduk. Bir anlatıcımız vardı bu anlatıcı fransızca konuşuyor Unice de görevli Polis abilerden önce Hüseyin abi daha sonrada Mustafa abi tercüme ediyordu. Anlatıcı limanı ülkeyi anlattıktan sonra milyarderler adası dedikleri yere geldik. Aşağıda bir kısmının fotolarını göreceksiniz. Buraya geldiğimizde buradan arsa almak isteyen varsa yanımda diyerek bir adamı gösterdi bu adam burada arsa satıyor haberiniz ola. Tahmin edeceğiniz gibi herkes bir ağızdan kaç para diye haykırınca tamam dedim türklerin içindeyim. Uzun zamandır ilk defa kendimi memlekette hissettim. Sorulara karşıklık veren yerli vatandaş hiç bu kadar ilgi alacağını sanmıyordur eminim. 15 milyon CFA ile 180 milyon CFA arasında değişen fiyatlarla arsalar var. Yani 23 bin euro ile 275 bin euro arasında seyrediyor almak isteyenlere arsa bulunur. :)) İnanılmaz güzel yerler. Sahilindeki kum bembeyaz inci gibi, deniz okadar durgun ki lagün olduğu için tabi çarşaf gibi adeta. Okyanusa açılan taraflarda çok berrak bir görüntüsü var. Arsalarda genelde palmiye ve hindistan çevizi ağaçları yıllardır durdukları için çok güzel duruyorlar. Almak isteyene duyurulur yılın bütün aylarında yüzmek mümkün zira bütün yıl sıcaklık 22-35 derece arasında. Nem biraz fazla ama denizde nemi ne yapacsınız alırsını bir klima ev içinde sorun kalmaz. Hadi hayırlı olsun.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Kavuçuk Tarlası ve Ağacı Görmemiş Olanlar İçin

 Kavuçuk Ağacı; açıkcası doğruyu söylemek gerekirse ben burada görene kadar kavucuğun ağaçtan elde edildiğini bilmiyordum. Uzun bir ağaç etrafına bir çizit atıyorlar derin bir çizik , çiziğin bittiği yere bir kap koyuyorlar sonra o kap dolunca içindeki kavucuğu kenera kurumaya alıp yenisinin dolmasını bekliyorlar sabır isteyen bir iş.



Rabbimin yarattığı muhteşem meyvelar.






Ananas; yerden yaklaşık 50 ila 70 cm kadar yüksekliğe sahip, yekpare uzun sivri dikenli yapraklara olan meyvesinin dışı timsah derisi gibi olan ( Bu arada kabuğu sert bilgi olarak vereyim timsah derisi göründüğü gibi değilmiş ipeksi bir yumuşaklığa sahipmiş bilginize ne işinize yarayacaksa :))) ) içerisi inanılmaz sulu tatlı bir meyve. Benimkisi aç birinin anlatması gibi oldu ama idare edin.

15 Ocak 2010 Cuma

Yeni DÜnya Gerçeği


Az gelişmiş Toplumlar, Gelişmekte olan toplumlar, üçüncü dünya ülkeleri adına ne derseniz deyin. DÜnyayı yöneten güçlerin tezgahladıkları oyunlar o kadar basit ve o kadar yalın ki. Adına futbol dedikleri ufakcık bir topun peşinde koşan onlarca insanı seyreden ve onunla beyinleri uyuşturulan milyonlarca hatta miyarlarca insan. Bir gün biri çıksa ve dese ki şu elimde gördüğünüz yuvarlak nesne var ya işte onunla bütün dünyayı yöneteceğim dese, bir zamanlar dünya yuvarlaktır dedikleri için asılan bilim adamları bile inanın bana inanmazdı.

Bir toplumun beynini uyuşturmak için iki yol var;
Ya sömürge oluşturacaksın, baskı yapcaksız silah gücüyle cuntayla yapacaksın. Önenüne geleni asacak yıkacak yakacaksın ki bu artık eskidi. Çünkü elde etmek istediğin topraklarda gerekli oyunları oynaman için gerekli insan yapısı bu baskıcı yöntemle gerçekleşemezdi. Zira herşey içinde zıttını barındırır gerçeği bu baskı ile elinde tutmaya çalıştığın insanları ufak bir kıvılcımla senin karşına çıkarabilirdi.

Toplumlara kendi istekleri ile senin isteklerini yaptıracak yeni bir yol yeni bir yöntem lazım dı. Bu yöntem öyle bir yöntem olmalıydı ki insanların beyinlerini ilaç gerektirmeden uyuşturmalı, siz nereye yönlendirirseniz oraya gidecek sürüler haline getirebilmeliyidi.

Bu yöntemin adı bulundun.

Uyuşturmak ve Uyutmak

Yıllarca futbolla ilgili yayınlar yapıldı. Oyuncular zaman içinde hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği kazançlara sahip oldular. Yüzlerce kişinin çalıştığı fabrikaların patronlarının bile kazanamadığı paraları tek başlarına kazanır oldular. Yanına ek argümanlar lazımdı bulundu. Piyango, iddaa,loto,toto vs.. bilumum şans oyunları türetildi insanlara para kazanmanın kolay yolları gösterildi.

Sonra bu kazançlar sağlandığı zaman nasıl yaşacanağı hakkında bilgiler verilmeye başlandı. Bilmem nerenin bilmem ne klübünde nasıl eğlenilmesi gerekti. Nasıl peçete,masa örtüsü, çeket ve geleceklerin nasıl yakıp kül edileceği gösterildi insanlara. Bilmem ne plajında nasıl pozlar verilmesi gerektiği öğretildi genç kızlara okuması gerekmiyordu. Biraz rejim yaparak zayıflamalı, aynı rejimi beyinine de uygulamalı ki yakında bu yola çıktığı zaman çevresinde es kaza bulunan bir kaç akıllı insanın sözlerini anlayamasın ve onun geleceğini karartmak istediklerini düşünebilsin. Sonra Televisyonlar. Bir sürü ne olduğu ve nereden geldiği belli ama kimsenin dile getirmediği bir dizi furyası ile insanların beyinlerini yıkamaya devam ettiler. Yarışma programında kimsenin akılana yada becerisine ihtiyaç duymadan kazandıkları büyük paralar şaşalı bir şekilde gösterildi,gösterilmeye de devam ediyor. İnsanları o kadar uyuşturdular ki bir kaç kutunun içine rakam yazdılar sonra içinde hangi rakam olduğunu bilmeyen yarışmacılara bunlar hakkında yorumlar yaptırdılar. Bence bu kutuda 50 bin var çünkü bunun altındaki numara daha önce mavi çıkmıştı, o mavi çıktığına ve diğer Ahmet'in açtığı kırmızıya bakarsan bunda kesinlikle eminin ki 50 bin olmalı. Rezalet bir Türkçe anlamsız kelimeler yığını içinde kimsenin anlamadığı bir dilde konuşmalar. Ve yarışmacılardan kutular hakkında yorumlar almalar. Bu kutuyu ufaklığından beri tanırım bana göre bu kutunun içinde kırmızı var bundan eminim çünkü ben de geçen ay bu kutuyu almıştım içinden kırmızı çıkmıştı geçen hafta mavi çıktı demek ki bu hafta kırmızı var gibi saçma sapan açıklamalar. İşin acı yanı ne biliyormusunuz işte bu kadar saçmalığa rağmen halkımızda malesef aynı yorumlarda bulunur oldular. İşlem tamamdı uyuşma gerçekleşmişti. Ne istenirse yapılabilirdi ki yapılmayada devem ediliyor.

Uyanın gençlik uyanın düşünün okuyun yorumlayın ezberleri bozun artık. Birilerinin size dayattıkları ile değil kendi aklınızla ile düşündüklerinize inanın bir konu hakkında bir tek kişiyi okuyup ona inanarak hayatınızı geçirmeyin düşünün başkaları ne diyor diye başka fikirleri de okuyun.

Yeni dünya düzeninde biz yokuz diyen herkes okusun bun yazıyı. Düşünen beyinlere sahip herkes okusun ve düşünmeyenlere anlatsın ki uyanalım. Boyalı basının anlattıklarına kulak asmayın. Olayların arkasındaki gerçeklerden haberdar olmak için okumanız yeter inanın.

Uyanmak ve uyandırmak umidi ile...

13 Ocak 2010 Çarşamba

Minnet Duygusunu Gülümsemeye Gizlemek; 2






Tabakları toplayıp getiren teyzeye bunları atın lazım değil dediğimizde bize bir bakışı vardı utandım. O bakış hala aklımda az önce bize yemek veren bu insanların sanırım çok paraları var bu neyin israfı der gibi bakıyordu. Yemek faslı bitti dua için camiye geçtik.

Hoca efendi bir dua ediyor keşke kayıt olsa da kayıt etsem diyeceğim cinsten bir dua. Ne metiyeler diziyor ne övgüler sayıyor bizim için duymanız lazım. Birden biz neymişim be dedik hepimiz birden nelere vesile olduk o zaman anladık. Anladık ki bu insanlara bugüne kadar kimse el uzatmamış. Orada bulunan yaşlılar gözeleri dolarak bakıyorlar size. Kim bilir hangi hislerle bakıyorlar anlamamız mümkün değil. Hoca efendi duasını iki dilde yapıyor bir bizim anlamamız için Fransızca ( biz derken yanımızda fransızca bilen Türk Okulunun öğretmenleri demek istedim ben değil ) diğeri yerli dilinde.

Yemek dağıtımına Ercan beyle beraber İsmail Danyıldızı,Sabri Kızıltoprak ve Okulun Müdürü İbrahim beyle birlikte gidiyordum. Bu ekipte değişmeyen tek isim ercan beydi. Diğerleri bazılarına katılabildiler diğer programlar ve yemeği götüreceğimiz camiden gelen görevlilerinde bizimle olması sebebi ile arabada yer olmamasından sebeb. Ercan bey Okulun Türkçe öğretmeni. Mizac olarak benziyoruz birbirimize bir çok yerde görev yapmış tecrübeli bir arkadaş. Geçen gün bir oğlu oldu adı Ahmet Kamil dünya tatlısı bir çocuk Allah babası gibi vatanına milletine hayırlı biri olmayı nasip etsin.

Birinci gün gittiğimiz cami ile devam edeyim anlatmaya. Geniş bir avlusu olan bir daha Afrika şartlarında organize bir cami. Görevliler var bize yardım eden yer gösteren. Yemekleri dağıtmaya başladık insanlar sıraya girdiler beklediğimiz kargaşasan uzak bir görüntü var. Herkes sakin denecek kadar az telaşlı ve sırasını bekliyor. Yemekleri dağıttık meyve suyu olarak buranın yerel bir içeceği var adı bisap, onu veriyoruz ki her yerde çok kolay bulunan bir içecek yemeklerin hepsi bitmiş bisap dağıtmaya geçmişim bir kişi geldi, üzerinde tam olarak elbise namına bile bir şey yok denemebilir sokakta yatıp kalktığı her halinden belli. Bize öyle bir baktı içim cız etti yemeklerin bittiğine herkese yettiğine sevinirken keşke dedim kendim için ayırmayı düşündüğüm şeyi ayırsaydım. Ama malesef ayırmamıştım ve hiç yemek kalmamıştı. Kazanların dibi bile ekmekle sıyrılmıştı. O kadar üzüldük ki anlatamam. Neyse ki bisap vardı ama bardak kalmamıştı. O perişan vaziyette ki arkadaşa bisap verebilmek için bir şeyler araştırırken ercan abi adama git bir şeyşer bul getir sana bisap verelim dedi. Biz bir yandan arkadaş bir yandan ona bisap vermek için bir şeyler ararken arkadaş elinde bir poşetle geldi. Burada yaygın olarak kullanılan bir yöntem herşeyleri poşette saıyorlar çorba dan pilava kadar sudan mevye suyuna kadar herşey. Neyse ki elindeki poşete ağzına kadar bisap doldurup verdiğimizde kalan bir parça ekmekte bulduk arabada yolda orucumuzu açarız diy ayırdığımız muzlarıda verdikten sonra yüzündeki o memnuniyet nihayet bizi kendimize getirdi.

Herkes herşey bu kadar güzel. Tabi bu arada komik olaylarda olmuyor değil. Teyzenin biri geldi evladım dedim buyur teyze dedik içecek ne var dedi. Bisap var teyze kaç bardak istersen al. Teyze ne dese beğenirsiniz üzüm suyu varmı evladım. Biz Ercan abi ile koptuk tabi. Çünkü burada üzüm tane ile satılıyor o kadar pahalı ki kg ı yaklaşık 20 TL felan .Teyze bırak üzüm istemeyi suyunu istedi bizden. Çok güldük hala birbirimizi görünce şakalaşırız üzüm suyu varmı abi içelim diye.

12 Ocak 2010 Salı

Hayırlı olsun...

Arkadaşlar bugün itibarı ile Fransızca derslerine başlamış bulunuyorum. Allah Fransızca hocama sabır versin..:)))

Bugün bir iletişim sıkıntıs yüzünden biraz beklemiş benim haberim yok biraz sinirli geldibir tavırlar deli etti beni ama konuşamadığım için bir şey söyleyemedim. Sonra sanki suçlu benmişim gibi cezayı bana kesti hanım efendi. Bir saat alfabe çalıştırdı bana olmadı tekrar olmadı tekrar diye.

Neyse ki bir saat sonra siniri geçti de diğer şeylere başlaya bildik. İleridi yazılarımda inşallah 10 sene içinde olur :))) iki dilde yazacağım.

Şimdilik hayırlı olsun.

8 Ocak 2010 Cuma

Domuz Gribi İle İlgili Gerçekler.

Konunun önemine binaen burada yayınlıyorum. Dikkatli olmak lazım. Türk halkının bu konuda göstermiş olduğu hassasiyeti memnuniyetle karşıladığımı bildirmek isterim. Silkinip kendimize gelme ve hakkımızda oynan oyunları görme zamanı çoktan geldi de geçiyor bile.

Finlandiya eski Sağlık Bakanı Dr. Rauni Kilde’den domuz gribi hakkında çor cesur açıklama.Domuz gribi aşısının bir aldatmaca olduğunu itirafa eden Dr. Kilde, “Bu aşı ile mümkün olduğunca dünya nüfusunun çoğu öldürülmek isteniyor” dedi.Bu düşüncenin eski ABD Başkanlarından Henry Kissinger’e ait olduğunu söyleyen Dr. Kilde, 14-15 Mayıs 2009 tarihinde yapılan Bilderberg toplantısında bu kararın alındığını belirtti.Dr. Kilde, bir televizyona yaptığı açıklamasında, “ABD, hiçbir maddi kayıp yaşamadan hatta milyarlarca dolar kazanarak dünya nüfusunu üçte iki oranında azaltmayı hedeflemektedir” diye konuştu.Dünya Sağlık Örgütü’ne domuz gribinin ölümcül bir salgın olduğu yönünde beyanda bulunması için baskı yaptıklarını belirten Rauni Kilde, “Böylece aşıyı tercihli değil zorunlu yapmak istiyorlardı. Özellikle hamile kadınların ve çocukların ilk önce aşı ile zorunlu tutulması gelecek nesilleri hedeflediğini göstermektedir” açıklamasında bulundu.Finlandiya hükümetinin sınıflandırmayı kabul etmediğini ve hastalığın derecesini normal hastalık olarak gösterdiğini ifade eden Kilde sözlerini şöyle sürdürdü; “Hiç kimse aşının bir yıl, beş yıl ya da 20 yıl sonra ne gibi etkilerinin olacağını bilmiyor: Mutlak kısırlık mı? Kanser mi? Ya da ölümcül herhangi bir hastalık mı?” Dr. Rauni Kilde, “Amerikan yönetimi ileride bundan dolayı doğacak herhangi bir sıkıntıdan dolayı ilaç şirketlerine bir sorumluluk yüklenmemesi için şimdiden önlemini aldı ve onları tüm sorumluluklardan muaf tuttu. Bu bile işin ciddiyetini göstermeye yeter” dedi.