Bu Blogda Ara

31 Ocak 2010 Pazar

Fildişi Sahili ile alakalı bir kaç ufak bilgi;

Resmi Bilgiler

     Yukarıdaki linkten resmi bilgilere ulaşabilirsiniz. Ben size buradaki bazı gerçeklerle ilgili yazmak istiyorum.  Tabi bu bilgilerinde bir kısmı nacizane benim yorumum olacaktır.

     Ülke şu anda Cumhuriyetle yönetilmekte ama başta ki  Laurent Gbagbo sıkı yönetimle gelmiş bir kişi. Ülkede şu anda bir seçim sıkıntısı var. Bütün koalisyon güçleri baştaki Gbagbo ya karşı birleşmiş durumda. Kötü yönetimden sıkılan halkın büyük bir bölümü de bu yönetimin artık gitmesini istiyor. Seçim bir kaç senedir erteleniyor ama yakında yapılması gerekli, artık kimsenin sabrı kalmadı. Dışarıdan gelen baskılara karşı Gbagbo her ne kadar bazı sert çıkışlar yapsada onların isteklerinin dışında bir şey yapması pek mümkün görünmüyor.  Seçim olduğu zaman şu anki tedirginlikte gidecektir. Ekonomik kriz burada da kendini hissettiriyor. Bunu seçimin olması büyük ölçüde bitirecektir diye düşünüyorum.

     Birazda Ekonominden bahsedelim. Abidjan şu anda benim yaşadığım şehir. Yaklaşık nüfusu 8 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Büyük bir kent burası halkın %40 lık kesimi Müslüman %35 gibi Hrıstiyan var kalanı ise yerel dinlere inanıyorlar. Müslümanlarla Hrıstiyanlar arasında 2004 senesinde bir iç savaş yaşanmış bir kaç ölen olmuş sonra bazı sebeblerden dolayı olaylar büyümüş yanlışlıkla Fransız askeri üssüne bomba düşünce Fransızlar biraz ağır tepki vermişler. Sonrasında Biraz kanlı olaylar olmuş bu sert tepkiye karşı yerli vatandaşlar da gördükleri beyazlara biraz sert davranmışlar. Derken onlarda bazı beyazları öldürmüşler. Bunun üzerine Ülkeden büyük bir beyaz göçü yaşanmış. Fransızların büyük bir bölümü bu iç savaşta gitmiş şimdilerde gelmeye çalışıyorlar. Asıl garip olan nedir biliyormusunuz ,bu kanlı olaylar sadece 1 gün sürmüş ,evet yanlış okumadınız sadece ve sadece 1 gün. Ama halkın geleneğinde savaş olmadığı için büyük bir korku hakim halkta askeri güçten ciddi bir korku var. 

     Abidjanda büyük bir liman var. Batı Afrikanın en büyük limanı bu liman dolayısı ile bütün yakın Ülkelerin ticareti bu liman üzerinden yapılıyor bu da Abidjanı cazibe merkezi haline getiriyor.  Ülkede üretim tesisi çok az miktarda olsa da genelde bu üretim tesisleri tarım üzerine kurulu. Sanayii tesisi yok. Üretim bir kaç Alüminyum işletmesi ve ufak bir kaç işletmeden ibaret. Bu yüzden Ülkeye herşey ihraç yolu ile geliyor. Ülkenin genelinde uzun senelerdir burada yerleşik olarak bulunan Lübnan'lılar hakim. Her kademe Lübnanlılar köşeleri tutmuş durumda. Büyük şirketlerin çoğu onların. Ama üretim sektörünün hiç birinde Lübnanlı görmeniz mümkün değil. Üretmeyi sevmiyorlar. Tek amaçları var alıp satmak. Büyük marketlerin tamamı onlara ait.

    Türkiyede üretim yapan bir çok firmanın burada irtibat büroları açarak veya Distirübütörlük yolu ile burada ciddi satışlar yapabileceğine inanıyorum. Türkiyeden gelen malları burada Lübananlıların marketlerinde ve Çin pazarlarında görmek mümkün. Çin pazarlarından bir tanesinin üst katını Dinarsu komple kapatmış durumda her türlü halısını burada pazarlıyor. Türk malları ile ilgili sevindirici bir durum hakim halk arasında Türk Malı dediğiniz zaman kalitelidir mutlaka kanaati hakim bunu iyi kullanmak lazım. Kaliteli malları ucuza getirmek ve halktaki bu inancı kullarak ilerlemek lazım. Çin malları konusunda genel bir kanı var çin malı çok kalitesizdir kanısı. Bir şey bozulduğu zaman "sinua noğmalümo" diyorlar yani çin malı normaldir demek istiyorlar.

   Buraya gelmek isteyen her kese her konuda yardımcı olacağımıda belirterek sorular doğrultusunda gerek özel maillerle gerekse yorum kısmında cevaplarla  devam edilim. Herkese Helalinden bol kazanç diliyorum.

   

20 Ocak 2010 Çarşamba

Kelepir arsa var alan yok mu?











Haritada incelemiş olanlar bilir. Burası Fildişi Sahili Cumhuriyeti ve burada bol miktarda lagün mevcut. Bilmeyenler için açıklayayım çünkü buraya gelmeden önce benim de böyle bir şeyin varlığından pek haberim yoktu. Lagün demek; denizin karanın içine girmesi demek yani bizim haliç gibi ama burada o girintiler o kadar çok ve o kadar büyük ki bakınca denizden ayırmak pek mümkün değil.


Kurban bayramı çerçevesinden Türk Okulları ( Burada Ki Şafak) vasıtası ile buraya gelen 40 kadar Türk iş adamı vardı. Bunlar 90 tane büyük baş kurban kesip çeşitli camilerde ve okulda da fakir halka dağıttılar. Çok güzel bir organizsazyondu Allah herkese nasip etsin. Hepsi ile tek tek görüşmedim ama eminim ki hepsi buradan dersler alarak dönmüşlerdir memlekete. Bu konu hakkında ileride daha geniş kapsamlı bir yazı yazmayı düşünüyorum.



Neyse efendim bu kapsam buradaki lagünleri de gezme fırsatı bulduk. Bir anlatıcımız vardı bu anlatıcı fransızca konuşuyor Unice de görevli Polis abilerden önce Hüseyin abi daha sonrada Mustafa abi tercüme ediyordu. Anlatıcı limanı ülkeyi anlattıktan sonra milyarderler adası dedikleri yere geldik. Aşağıda bir kısmının fotolarını göreceksiniz. Buraya geldiğimizde buradan arsa almak isteyen varsa yanımda diyerek bir adamı gösterdi bu adam burada arsa satıyor haberiniz ola. Tahmin edeceğiniz gibi herkes bir ağızdan kaç para diye haykırınca tamam dedim türklerin içindeyim. Uzun zamandır ilk defa kendimi memlekette hissettim. Sorulara karşıklık veren yerli vatandaş hiç bu kadar ilgi alacağını sanmıyordur eminim. 15 milyon CFA ile 180 milyon CFA arasında değişen fiyatlarla arsalar var. Yani 23 bin euro ile 275 bin euro arasında seyrediyor almak isteyenlere arsa bulunur. :)) İnanılmaz güzel yerler. Sahilindeki kum bembeyaz inci gibi, deniz okadar durgun ki lagün olduğu için tabi çarşaf gibi adeta. Okyanusa açılan taraflarda çok berrak bir görüntüsü var. Arsalarda genelde palmiye ve hindistan çevizi ağaçları yıllardır durdukları için çok güzel duruyorlar. Almak isteyene duyurulur yılın bütün aylarında yüzmek mümkün zira bütün yıl sıcaklık 22-35 derece arasında. Nem biraz fazla ama denizde nemi ne yapacsınız alırsını bir klima ev içinde sorun kalmaz. Hadi hayırlı olsun.

18 Ocak 2010 Pazartesi

Kavuçuk Tarlası ve Ağacı Görmemiş Olanlar İçin

 Kavuçuk Ağacı; açıkcası doğruyu söylemek gerekirse ben burada görene kadar kavucuğun ağaçtan elde edildiğini bilmiyordum. Uzun bir ağaç etrafına bir çizit atıyorlar derin bir çizik , çiziğin bittiği yere bir kap koyuyorlar sonra o kap dolunca içindeki kavucuğu kenera kurumaya alıp yenisinin dolmasını bekliyorlar sabır isteyen bir iş.



Rabbimin yarattığı muhteşem meyvelar.






Ananas; yerden yaklaşık 50 ila 70 cm kadar yüksekliğe sahip, yekpare uzun sivri dikenli yapraklara olan meyvesinin dışı timsah derisi gibi olan ( Bu arada kabuğu sert bilgi olarak vereyim timsah derisi göründüğü gibi değilmiş ipeksi bir yumuşaklığa sahipmiş bilginize ne işinize yarayacaksa :))) ) içerisi inanılmaz sulu tatlı bir meyve. Benimkisi aç birinin anlatması gibi oldu ama idare edin.

15 Ocak 2010 Cuma

Yeni DÜnya Gerçeği


Az gelişmiş Toplumlar, Gelişmekte olan toplumlar, üçüncü dünya ülkeleri adına ne derseniz deyin. DÜnyayı yöneten güçlerin tezgahladıkları oyunlar o kadar basit ve o kadar yalın ki. Adına futbol dedikleri ufakcık bir topun peşinde koşan onlarca insanı seyreden ve onunla beyinleri uyuşturulan milyonlarca hatta miyarlarca insan. Bir gün biri çıksa ve dese ki şu elimde gördüğünüz yuvarlak nesne var ya işte onunla bütün dünyayı yöneteceğim dese, bir zamanlar dünya yuvarlaktır dedikleri için asılan bilim adamları bile inanın bana inanmazdı.

Bir toplumun beynini uyuşturmak için iki yol var;
Ya sömürge oluşturacaksın, baskı yapcaksız silah gücüyle cuntayla yapacaksın. Önenüne geleni asacak yıkacak yakacaksın ki bu artık eskidi. Çünkü elde etmek istediğin topraklarda gerekli oyunları oynaman için gerekli insan yapısı bu baskıcı yöntemle gerçekleşemezdi. Zira herşey içinde zıttını barındırır gerçeği bu baskı ile elinde tutmaya çalıştığın insanları ufak bir kıvılcımla senin karşına çıkarabilirdi.

Toplumlara kendi istekleri ile senin isteklerini yaptıracak yeni bir yol yeni bir yöntem lazım dı. Bu yöntem öyle bir yöntem olmalıydı ki insanların beyinlerini ilaç gerektirmeden uyuşturmalı, siz nereye yönlendirirseniz oraya gidecek sürüler haline getirebilmeliyidi.

Bu yöntemin adı bulundun.

Uyuşturmak ve Uyutmak

Yıllarca futbolla ilgili yayınlar yapıldı. Oyuncular zaman içinde hiç kimsenin hayal bile edemeyeceği kazançlara sahip oldular. Yüzlerce kişinin çalıştığı fabrikaların patronlarının bile kazanamadığı paraları tek başlarına kazanır oldular. Yanına ek argümanlar lazımdı bulundu. Piyango, iddaa,loto,toto vs.. bilumum şans oyunları türetildi insanlara para kazanmanın kolay yolları gösterildi.

Sonra bu kazançlar sağlandığı zaman nasıl yaşacanağı hakkında bilgiler verilmeye başlandı. Bilmem nerenin bilmem ne klübünde nasıl eğlenilmesi gerekti. Nasıl peçete,masa örtüsü, çeket ve geleceklerin nasıl yakıp kül edileceği gösterildi insanlara. Bilmem ne plajında nasıl pozlar verilmesi gerektiği öğretildi genç kızlara okuması gerekmiyordu. Biraz rejim yaparak zayıflamalı, aynı rejimi beyinine de uygulamalı ki yakında bu yola çıktığı zaman çevresinde es kaza bulunan bir kaç akıllı insanın sözlerini anlayamasın ve onun geleceğini karartmak istediklerini düşünebilsin. Sonra Televisyonlar. Bir sürü ne olduğu ve nereden geldiği belli ama kimsenin dile getirmediği bir dizi furyası ile insanların beyinlerini yıkamaya devam ettiler. Yarışma programında kimsenin akılana yada becerisine ihtiyaç duymadan kazandıkları büyük paralar şaşalı bir şekilde gösterildi,gösterilmeye de devam ediyor. İnsanları o kadar uyuşturdular ki bir kaç kutunun içine rakam yazdılar sonra içinde hangi rakam olduğunu bilmeyen yarışmacılara bunlar hakkında yorumlar yaptırdılar. Bence bu kutuda 50 bin var çünkü bunun altındaki numara daha önce mavi çıkmıştı, o mavi çıktığına ve diğer Ahmet'in açtığı kırmızıya bakarsan bunda kesinlikle eminin ki 50 bin olmalı. Rezalet bir Türkçe anlamsız kelimeler yığını içinde kimsenin anlamadığı bir dilde konuşmalar. Ve yarışmacılardan kutular hakkında yorumlar almalar. Bu kutuyu ufaklığından beri tanırım bana göre bu kutunun içinde kırmızı var bundan eminim çünkü ben de geçen ay bu kutuyu almıştım içinden kırmızı çıkmıştı geçen hafta mavi çıktı demek ki bu hafta kırmızı var gibi saçma sapan açıklamalar. İşin acı yanı ne biliyormusunuz işte bu kadar saçmalığa rağmen halkımızda malesef aynı yorumlarda bulunur oldular. İşlem tamamdı uyuşma gerçekleşmişti. Ne istenirse yapılabilirdi ki yapılmayada devem ediliyor.

Uyanın gençlik uyanın düşünün okuyun yorumlayın ezberleri bozun artık. Birilerinin size dayattıkları ile değil kendi aklınızla ile düşündüklerinize inanın bir konu hakkında bir tek kişiyi okuyup ona inanarak hayatınızı geçirmeyin düşünün başkaları ne diyor diye başka fikirleri de okuyun.

Yeni dünya düzeninde biz yokuz diyen herkes okusun bun yazıyı. Düşünen beyinlere sahip herkes okusun ve düşünmeyenlere anlatsın ki uyanalım. Boyalı basının anlattıklarına kulak asmayın. Olayların arkasındaki gerçeklerden haberdar olmak için okumanız yeter inanın.

Uyanmak ve uyandırmak umidi ile...

13 Ocak 2010 Çarşamba

Minnet Duygusunu Gülümsemeye Gizlemek; 2






Tabakları toplayıp getiren teyzeye bunları atın lazım değil dediğimizde bize bir bakışı vardı utandım. O bakış hala aklımda az önce bize yemek veren bu insanların sanırım çok paraları var bu neyin israfı der gibi bakıyordu. Yemek faslı bitti dua için camiye geçtik.

Hoca efendi bir dua ediyor keşke kayıt olsa da kayıt etsem diyeceğim cinsten bir dua. Ne metiyeler diziyor ne övgüler sayıyor bizim için duymanız lazım. Birden biz neymişim be dedik hepimiz birden nelere vesile olduk o zaman anladık. Anladık ki bu insanlara bugüne kadar kimse el uzatmamış. Orada bulunan yaşlılar gözeleri dolarak bakıyorlar size. Kim bilir hangi hislerle bakıyorlar anlamamız mümkün değil. Hoca efendi duasını iki dilde yapıyor bir bizim anlamamız için Fransızca ( biz derken yanımızda fransızca bilen Türk Okulunun öğretmenleri demek istedim ben değil ) diğeri yerli dilinde.

Yemek dağıtımına Ercan beyle beraber İsmail Danyıldızı,Sabri Kızıltoprak ve Okulun Müdürü İbrahim beyle birlikte gidiyordum. Bu ekipte değişmeyen tek isim ercan beydi. Diğerleri bazılarına katılabildiler diğer programlar ve yemeği götüreceğimiz camiden gelen görevlilerinde bizimle olması sebebi ile arabada yer olmamasından sebeb. Ercan bey Okulun Türkçe öğretmeni. Mizac olarak benziyoruz birbirimize bir çok yerde görev yapmış tecrübeli bir arkadaş. Geçen gün bir oğlu oldu adı Ahmet Kamil dünya tatlısı bir çocuk Allah babası gibi vatanına milletine hayırlı biri olmayı nasip etsin.

Birinci gün gittiğimiz cami ile devam edeyim anlatmaya. Geniş bir avlusu olan bir daha Afrika şartlarında organize bir cami. Görevliler var bize yardım eden yer gösteren. Yemekleri dağıtmaya başladık insanlar sıraya girdiler beklediğimiz kargaşasan uzak bir görüntü var. Herkes sakin denecek kadar az telaşlı ve sırasını bekliyor. Yemekleri dağıttık meyve suyu olarak buranın yerel bir içeceği var adı bisap, onu veriyoruz ki her yerde çok kolay bulunan bir içecek yemeklerin hepsi bitmiş bisap dağıtmaya geçmişim bir kişi geldi, üzerinde tam olarak elbise namına bile bir şey yok denemebilir sokakta yatıp kalktığı her halinden belli. Bize öyle bir baktı içim cız etti yemeklerin bittiğine herkese yettiğine sevinirken keşke dedim kendim için ayırmayı düşündüğüm şeyi ayırsaydım. Ama malesef ayırmamıştım ve hiç yemek kalmamıştı. Kazanların dibi bile ekmekle sıyrılmıştı. O kadar üzüldük ki anlatamam. Neyse ki bisap vardı ama bardak kalmamıştı. O perişan vaziyette ki arkadaşa bisap verebilmek için bir şeyler araştırırken ercan abi adama git bir şeyşer bul getir sana bisap verelim dedi. Biz bir yandan arkadaş bir yandan ona bisap vermek için bir şeyler ararken arkadaş elinde bir poşetle geldi. Burada yaygın olarak kullanılan bir yöntem herşeyleri poşette saıyorlar çorba dan pilava kadar sudan mevye suyuna kadar herşey. Neyse ki elindeki poşete ağzına kadar bisap doldurup verdiğimizde kalan bir parça ekmekte bulduk arabada yolda orucumuzu açarız diy ayırdığımız muzlarıda verdikten sonra yüzündeki o memnuniyet nihayet bizi kendimize getirdi.

Herkes herşey bu kadar güzel. Tabi bu arada komik olaylarda olmuyor değil. Teyzenin biri geldi evladım dedim buyur teyze dedik içecek ne var dedi. Bisap var teyze kaç bardak istersen al. Teyze ne dese beğenirsiniz üzüm suyu varmı evladım. Biz Ercan abi ile koptuk tabi. Çünkü burada üzüm tane ile satılıyor o kadar pahalı ki kg ı yaklaşık 20 TL felan .Teyze bırak üzüm istemeyi suyunu istedi bizden. Çok güldük hala birbirimizi görünce şakalaşırız üzüm suyu varmı abi içelim diye.

12 Ocak 2010 Salı

Hayırlı olsun...

Arkadaşlar bugün itibarı ile Fransızca derslerine başlamış bulunuyorum. Allah Fransızca hocama sabır versin..:)))

Bugün bir iletişim sıkıntıs yüzünden biraz beklemiş benim haberim yok biraz sinirli geldibir tavırlar deli etti beni ama konuşamadığım için bir şey söyleyemedim. Sonra sanki suçlu benmişim gibi cezayı bana kesti hanım efendi. Bir saat alfabe çalıştırdı bana olmadı tekrar olmadı tekrar diye.

Neyse ki bir saat sonra siniri geçti de diğer şeylere başlaya bildik. İleridi yazılarımda inşallah 10 sene içinde olur :))) iki dilde yazacağım.

Şimdilik hayırlı olsun.

8 Ocak 2010 Cuma

Domuz Gribi İle İlgili Gerçekler.

Konunun önemine binaen burada yayınlıyorum. Dikkatli olmak lazım. Türk halkının bu konuda göstermiş olduğu hassasiyeti memnuniyetle karşıladığımı bildirmek isterim. Silkinip kendimize gelme ve hakkımızda oynan oyunları görme zamanı çoktan geldi de geçiyor bile.

Finlandiya eski Sağlık Bakanı Dr. Rauni Kilde’den domuz gribi hakkında çor cesur açıklama.Domuz gribi aşısının bir aldatmaca olduğunu itirafa eden Dr. Kilde, “Bu aşı ile mümkün olduğunca dünya nüfusunun çoğu öldürülmek isteniyor” dedi.Bu düşüncenin eski ABD Başkanlarından Henry Kissinger’e ait olduğunu söyleyen Dr. Kilde, 14-15 Mayıs 2009 tarihinde yapılan Bilderberg toplantısında bu kararın alındığını belirtti.Dr. Kilde, bir televizyona yaptığı açıklamasında, “ABD, hiçbir maddi kayıp yaşamadan hatta milyarlarca dolar kazanarak dünya nüfusunu üçte iki oranında azaltmayı hedeflemektedir” diye konuştu.Dünya Sağlık Örgütü’ne domuz gribinin ölümcül bir salgın olduğu yönünde beyanda bulunması için baskı yaptıklarını belirten Rauni Kilde, “Böylece aşıyı tercihli değil zorunlu yapmak istiyorlardı. Özellikle hamile kadınların ve çocukların ilk önce aşı ile zorunlu tutulması gelecek nesilleri hedeflediğini göstermektedir” açıklamasında bulundu.Finlandiya hükümetinin sınıflandırmayı kabul etmediğini ve hastalığın derecesini normal hastalık olarak gösterdiğini ifade eden Kilde sözlerini şöyle sürdürdü; “Hiç kimse aşının bir yıl, beş yıl ya da 20 yıl sonra ne gibi etkilerinin olacağını bilmiyor: Mutlak kısırlık mı? Kanser mi? Ya da ölümcül herhangi bir hastalık mı?” Dr. Rauni Kilde, “Amerikan yönetimi ileride bundan dolayı doğacak herhangi bir sıkıntıdan dolayı ilaç şirketlerine bir sorumluluk yüklenmemesi için şimdiden önlemini aldı ve onları tüm sorumluluklardan muaf tuttu. Bu bile işin ciddiyetini göstermeye yeter” dedi.